16 Mayıs 2012 Çarşamba


Doç.Dr. Ayşe Nur TİMOR
İÜ, Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
BÖLGESEL COĞRAFYAYA GİRİŞ,  e-Ders
5.Hafta e-Ders Kitap Bölümü
5. HAFTA
GENEL ÖZET VE UYARI: Üçüncü bölümde,  bütünüyle Asya kıtasının çevre
koşullarının özellikleri ve gösterdikleri bölgesel farklılıklar ele alınacak, daha sonra bölgenin
beşeri özelliklerine yer verilecektir. Son olarak da birbirlerinden oldukça farklı özelliklere
sahip olan bölgelerine geçilecektir. Dersi, aynı hafta ya da ünitelere denk düşen Powerpoint
sunularla birlikte izlemekte yarar olacaktır.5-7 ARASINDAKİ ÜNİTELERİ KAPSAYAN BÖLÜM 3’İN İÇERİĞİ (BAŞLIKLARI)
AŞAĞIDADIR:
BÖLÜM 3: AVRUPA
3.1.ÇEVRESEL TEMELLER
3.1.1.YÜZEY ŞEKİLLERİ
3.1.2.İKLİM KOŞULLARI
3.1.3.BİTKİ ÖRTÜSÜ VE TOPRAKLAR
3.2.NÜFUS VE YERLEŞME
3.2.1.NÜFUSUN DAĞILIŞI
3.3.EKONOMİK GELİŞME VE SANAYİ FAALİYETLERİ
3.4.AVRUPA’NIN BÖLGELERİ
3.4.1.BATI AVRUPA
3.4.2.BRİTANYA ADALARI
3.4.3.KUZEY AVRUPA
3.4.4.AKDENİZ AVRUPASI
3.4.5.DOĞU AVRUPA3.AVRUPA: BAŞLICA COĞRAFİ ÖZELLİKLER
Avrupa nedir? Sınırları nerededir? Avrupalılar kimlerdir? Sorularının yanıtları herkesin
sandığından çok daha karmaşık ve tartışmalıdır. Dünyanın başka yerlerindeki bölge
ayrımlarında da olduğu gibi, Avrupa da neleri içine aldığının kabul edilmiş kesin bir
tanımının yapılamadığı bir “birlik”tir.  Avrupa’nın sınırlarını fiziki coğrafya terimleriyle
doğuda Ural Dağları, Ural Nehri ve Hazar Denizi; güneyde Kafkas Dağlarının kuzey sıraları
ile Karadeniz ve Akdeniz; batıda Atlas Okyanusu; ve kuzeyde de Kuzey Buz Denizi’nin
(Arktik Okyanus) çizdiği kabul edilmiştir
1
.  Avrupa, küresel üyelikleri olan çok sayıda
uluslararası kurumun merkezlerinin bulunduğu yerdir; aynı zamanda temelde Avrupalı
üyelere sahip çeşitli örgütlere de ev sahipliği yapmaktadır. Diğer yandan, tüm kıtayı
birleştirecek tek bir toplumsal ve kültürel egemenlikten söz edilememekle birlikte, belki bir
Avrupa projesi olarak “Avrupa Birliği”nin günümüzdeki en başarılısı olduğu iddia
edilmektedir.
Avrupa, Avrazya kara kütlesinin uzun bir yarımadası gibidir -daha küçük yarımadalar ve
adaları da kendisi yaratmıştır: İngiliz Adaları; İber, İtalyan ve Balkan yarımadaları gibi. Bu
birimler nehirler, boğazlar ve dağ geçitleriyle kolayca aşılarak insan tarihinde etkin bir
bağlantı ağı oluşturan dar denizler ve dağ sıralarıyla birbirlerinden ayrılmıştır. Her ne kadar
Atlantik kıyısı batıda Avrupa’nın tartışılmaz sınırını oluşturuyorsa da, doğuda böyle kesin
belli bir sınır yoktur. Ancak, klasik dönemlerden beri Don Nehri, Volga Nehri ve Ural Dağları
Avrupa’nın doğu sınırını ifade etmede kullanılmışlardır.
Avrupa yüzölçümü bakımından küçüktür. Rusya sınırından batıya Avrupa’nın toplam
yüzölçümü 5 milyon km
2
’nin üzerindedir (Rusya’nın Avrupa kısmıyla 10.4 milyon
2
).
Avrupa’nın karasal kesiminin kabaca yarısı Fransa’nın Atlas Okyanusu kıyılarından doğu
Polonya’ya kadar uzanan ana yarımadadır. En uç kesimler bile birbirlerine o kadar uzak
değillerdir. Cebelitarık’tan İskandinavya’nın Kuzey  Burnu’na ya da İzlanda’dan İstanbul’a
kadar yalnızca 4,025 km kadar bir mesafe söz konusudur. Buna karşılık, Kuzey Buz Denizi,
                                                   
1
Bu fiziksel tanımlama uygun gibi görünse de çok sayıda kuşkucu sorulara götürür bizi: Örneğin Avrupa
Rusya’yı ikiye bölmekte, bir kısmını Asya’da bırakırken, diğerini Avrupa’ya katmaktadır. Böylece de
Rusya’nın “Avrupalı mı” yoksa “Asyalı mı” olduğu yoksa ikisi de olmadığı mı soruları doğmaktadır.
Tanımlanması konusunda zorluk çekilen yerler arasında İzlanda da vardır; Avrupa’nın bir parçası kabul
edilir ve Danimarka’nın bağımsızlığını kazanmış eski bir ilidir ama Kuzey Amerika’nın bir parçası olarak
görülür hep. Aslında neyin ve kimin Avrupalı olduğunun belirlenmesinde kültürel mülahazalar çok önem
taşır. Bu yüzden de ataları bin yıl kadar önce Asya’dan Avrupa’ya göçen Macarlar ve Finliler, Avrupa
halkları olarak kabul edilirlerken, Avrupa’ya yakın zamanlarda göç etmiş milyonlarca Asyalı ve Afrikalı
“Avrupalı” olarak görülmezler.Akdeniz ve Atlantik koy ve körfezleri,  bunlar boyunca sıralanmış sayısız adalarla birlikte,
Avrupa başka kıtalardan çok daha uzun bir kıyı çizgisine sahiptir. Eski Sovyetler Birliği
(BDT) dışarıda bırakılırsa, yalnızca Karpat Dağları bölgesi kıyıdan 480 km kadar uzakta kalır
ve Avrupa nüfusunun % 80 kadarı kıyıdan 160 km’lik bir mesafe içinde yaşar.
Avrupa’nın başlıca özellikleri şu şekilde ifade edilebilmektedir:
(1)Avrupa alemi Avrasya kara kütlesinin en batı ucunda, dünyanın geri kalan kısımlarıyla
temas kurmaya en uygun konum olan yerde bulunmaktadır.
(2)Avrupa’nın dünyada devam edip giden etkililiği büyük ölçüde yüzyılların küresel
ekonomik ve siyasal egemenliğinin kazandırdığı avantajların sonuçlarıdır.
(3)Avrupa’nın doğal çevresi topografik, klimatik, vejetatif ve toprak bakımından geniş bir
çeşitlilik sunmaktadır ve birçok endüstriyel kaynakla donanmıştır.
(4)Avrupa güçlü iç bölgesel farklılıklarla dikkati çeker (fiziksel olduğu kadar da kültürel),
son derece yüksek bir fonksiyonel özelleşme-uzmanlaşma sergiler ve çoklu değiş-tokuş
(ticaret) fırsatları sunar.
(5)Avrupa ekonomileri sanayinin egemenliğindedir ve verimlilik düzeyi çok yüksektir;
kalkınma düzeyi ise batıdan doğuya doğru azalır.
(6)Avrupa’nın ulus-devletleri dünya sömürge imparatorluklarının merkezlerini oluşturan
sağlam-dayanıklı güç odakları-çekirdeklerinden doğmuştur.
(7)Avrupa nüfusu genellikle varlıklıdır, son derece şehirlileşmiştir, iyi eğitim görmüştür,
uzun yaşam sürelerine sahiptir ve dünyanın başlıca üç büyük nüfus toplanma alanlarından
birisini oluştururlar.
(8)Avrupa uluslararası ekonomik bütünleşmeye-entegrasyona doğru büyük/önemli bir
ilerleme kaydetmiştir. Bu durum hâlâ gelişmeye ve daha geniş koordinasyona doğru gitmeye
devam etmektedir.
3.1.ÇEVRESEL TEMELLER
3.1.1.Yüzey Şekilleri
Avrupa yüzölçümü bakımından küçük olabilir ama fiziksel görünümleri-mekânları çeşitli ve
karmaşıktır. Her ne kadar Avrupa’nın çoğu bölgesi küçük alanlar içinde çarpıcı rölyef
değişimleriyle kendini belli ediyorsa da, dört büyük fizyografik bölge ayırt edilebilmektedir: 1)Kuzeybatı Dağlık Bölgesi;  Avrupa’nın fizyografik bölgeleri içinde en eskisi ve en
yumuşamışıdır. Dağlar ya da yaylalar iki ayrı alandan oluşur: (a)İsveç’in Fenno-İskandinav ya
da Baltık Kalkanı, Finlandiya ve güneydoğu Norveç, (b)Norveç’in geri kalan kesimleri,
İsveç’in en batı ucu, kuzey İngiltere, Galler ve İrlanda’nın bazı kesimleri ve İskoçya. Bölgede
denize olan düşkünlük, eğilim (Norveç kıyıları boyunca uzanan yüzlerce balıkçı köyü ya da
İskoçya kıyılarındaki balık çiftlikleri gibi) hemen her yerde hissedilmektedir. Deniz manzarası
da Kuzey Denizi petrol ve gaz yatakları ve bunlarla bağlantılı taşımacılık ve imalat faaliyetleri
tarafından oldukça değiştirilmiştir. Her ne kadar Kuzeybatı Dağlık Bölgesi şehirsel ve
endüstriyel görünümler kazanmışsa da, aynı zamanda da Avrupa’nın doğal koşullardan en
fazla etkilenmiş en geniş manzara alanlarını da içermektedir. Bu doğal manzara ve güzellikler
birçok rekreasyonel fırsatlar için ortam oluşturur.
(2)Merkezi Dağlar ve Yaylalar:  Bölge Batı İspanya’dan Orta Avrupa’ya (Slovakya’ya)
kadar uzanan tepelik bölgelerin sürekliliği olmayan bir kombinasyonu halindedir.
Yükseklikler 150-600 m arasında değişir; çok az yerde 1.200 m’yi bulur. En tanınmış
kesimleri Fransa’da Bretagne Yarımadası ve Masif Central, Ardenler (Belçika-Lüksemburg),
Almanya’da Harz Dağları ve Bohemya Tepeleri vardır.
Bölge rölyefi oldukça yumuşaktır ama çok seyrek yerleşilmiş alçak dağlık alanlarla yoğun
yerleşilmiş vadi ve havzalar gibi çok farklı arazileri de içine alır. Volkanik faaliyetler bu
bölgede çok sayıda aşınmış volkan konilerini yaratmış, birçok küçük havza ve vadi de bu
bölge içine gömülmüştür: Fransa’da Rhone Vadisi, Fransız-Alman sınırında Rhein Vadisi,
İsviçre ve Bavyera Platoları ve Avusturya’da Tuna vadisi ve de Eflak Ovası bunların en
bilinenleridir. Merkezi Dağlık (ya da Hersinyen) alanlar da Kuzeybatı Dağlık Bölgesi gibi çok
tutulan dinlenme alanlarıdır. Doğal yapıyla ilgili kaynakları  -çok sayıda falezleri, doğal
gölleri, kaplıca-içmeleri gibi- önemli bir çekicilik unsurudur.
(3)Güney Dağlık Bölgesi:  Merkezi Yüksek Alanlar güneyden kendilerinden çok daha
yüksek olan Alp Dağlarıyla (diğer yönlerden de Kuzey Avrupa Düzlükleriyle) çevrilidirler.
Alp Dağları  yalnızca ünlü Alpleri içine almakla kalmaz, aynı zamanda da bu büyük dağ
sistemine ait olan başka sıradağları da içerirler. İspanya ile Fransa arasındaki  Pireneler,
İtalya’nın Apeninleri, eski Yugoslavya’nın  Dinar Sıradağları, Doğu Avrupa’nın Karpatları
bu Alpin sistemin birer parçasıdırlar. Güney Dağlarında en yüksek zirveler Alplerde yer alır -
Mont Blanc 4,880 m gibi bir yüksekliğe ulaşır. Diğer dağ sıralarının en yüksekleri genelde
1.525 ile 2.440 m arasındadır.Bilindiği gibi, Avrupa kıtası geçmişteki buzul çağının etkilerinin en çok hissedildiği
yerlerin başında gelir. 1.5-2 milyon yıl önce başlayan buzul çağlarının 35.000 yıl önce
başlayan ve 10-15.000 yıl önce maksimuma varan sonuncusunun izleri çok fazladır. Bu izler
Güney Dağlık Bölgesi’nde (Finlandiya’daki yüzlerce göl, kuzeydoğu Almanya ve Polonya’da
eriyen buzların taşıdığı malzemelerin yığıldığı yüzlerce kilometrelik hafif tepeler ya da Alpler
üzerindeki buzul aşındırmasına bağlı olarak oluşmuş manzaralar gibi) de görülmektedir.
Güney Dağlık Bölgesi Avrupa’nın en arızalı alanlarını oluşturmaktadır. Ancak bu arızalı
yapı, bölgenin en önemli turizm alanı olmasını da sağlamıştır. Özellikle Alpler, uygun kar
koşulları, meydan okuyan zirveler ve korunmalı vadiler ve göllerle bileşimi halinde, yıl
boyunca çok çeşitli tatil olanakları sunmaktadırlar.
(4)Kuzey Avrupa Ovası ve Başka Düzlükler; Avrupa’nın yerşekillerine göre ayrılabilecek
bölgelerinin en yoğun nüfuslu olanıdır. Kuzey Avrupa Düzlüğü (Büyük Avrupa Ovası olarak
da bilinir) güney Fransa’dan -Pirenelerden- başlayıp kuzey Almanya üzerinden geçerek Alçak
Ülkeleri aşar ve doğuda Polonya üzerinde bir “yelpaze” şeklini alarak güneybatı Rusya’ya
doğru iyice sokulur. Kuzey Avrupa Ovası’nın büyük kısmı 150 m’nin altında bir yükseltiye
sahiptir.  Bölgede dört geniş düzlük ayırt edilebilir: (1)Yapısal düzlükler; esas olarak
güneydoğu İngiltere ve orta-kuzey Fransa’da (Londra-Paris Havzası), kuzey Akitanya
Havzası ve güneybatı Almanya’da bulunurlar. (2)Birikinti düzlükleri; ancak tepe ve dağların
çevrelerinde bulunurlar, bu alanlarla sınırlıdırlar. Güney Akitanya Havzası, Rhône-Saône
Koridoru, Rhein Rift Vadisi, orta İsviçre, Ebro Depresyonu ve Po Ovası başlıca örnekleridir.
(3)Kıta buzul levhalarının geride bıraktığı depozitlerin oluşturduğu düzlükler; bunlar arasında
kuzey Hollanda, kuzey Almanya, Danimarka ve İsveç’in güney ucu da bulunmaktadır.
(4)Denizden kazanılan araziler halindeki düzlükler; her ne kadar Danimarka ve Almanya’da
da denizden kazanılan arazilerden oluşan düzlükler varsa da, bu tür uygulamalarda Hollanda
ün kazanmıştır.
Avrupa’nın büyük ovası-düzlüğü yaşamsal bir üstünlüğe sahiptir: Orta ve Batı Avrupa’da
nehirlerin çoğu kaynağını Alpler ve uzantısı olan dağlardan alırlar. Kuzeye doğru akan
nehirlerin en büyükleri Vistül ve Oder sularını Baltık Denizi’ne boşaltırlarken, Elbe ve Rhein
ise Kuzey Denizi’ne akarlar. Fransa batıya akan üç büyük akarsuya sahiptir: Seine, Loire ve
Garonne; bu ülkedeki Saone-Rhone ise güneye Akdeniz’e akar. İtalya’da Po, İber
Yarımadası’nda Tagus/Tajo, Ebro ve Guadalquivir, İngiltere’de Thames ve İrlanda’da
Shannon da önemli akarsulardır. Doğu Avrupa’da Tuna, Don ve Volga yine belli başlı
nehirleri oluştururlar.3.1.2.İklim Koşulları
Avrupa’nın ılıman iklimi onun batıdan esen rüzgârların yolu üzerindeki yarımada, denizsel ve
orta-enlem konumunun bir sonucudur. Bu rüzgârlar Kuzey Atlantik’in sıcağını ve nemini Batı
Avrupa’ya taşırlar. Hava koşullarındaki neredeyse günlük değişimler ise alçak ve yüksek
basınç sistemlerinin geçişi nedeniyledir.  Blok halde dağların bulunmayışı, her ne kadar
doğuya doğru yağış miktarlarında azalma meydana gelse de, havanın ve nemin Orta ve Doğu
Avrupa ovalarına akışını kolaylaştırır.
Batı Avrupa ikliminin anahtar sözcüğü güvenilirliktir. Doğuya doğru azalan yağışlar doğu
Yunanistan ve doğu İspanya’da kuraklık koşullarına kadar varır.  Yaz kuraklıkları bütün
Akdeniz alçak kesimlerinde olağandır. En yüksek yağışlar dağlarda ve batı Avrupa’nın kıyı
kesimlerinde meydana gelir ve Galler ve İskoçya’nın yüksek zirvelerinde yıllık 5.000 mm’ye
varır. Ortalama yağışlar Batı Avrupa düzlüklerinde 500-750 mm’dir, daha yüksek alanlarda
750-2.000 mm’ye çıkar ve doğuya doğru azalarak bazı yerlerde 250 mm’ye kadar iner.
Batı Avrupa’nın suyun etkisiyle yumuşayan iklimine “batı kıyısı denizsel” denir; Doğu
Avrupa’nın ılımandan sıcağa uzanan yazları ve soğuk kış koşulları karasal iklimi
oluştururken, güneydeki kurak, sıcak yazlar ve serin yağışlı kışlar Akdeniz iklimini meydana
getirir. Orta Avrupa, bu alanda denizselden karasala doğru değişen etkiler nedeniyle daha sık
değişen bir iklim  yapısı gösterir. Yüksek yerlerde koşullar yüksek zirvelerden aşağıdaki
yamaçlara doğru yükselti ve bakıya göre sıcaklık ve yağış bakımından değişiklik gösterirler.
Yüksek Alplerin bazı kısımları zaten kar ve buzullarla kaplı durumdadır. Bununla birlikte,
yerel deniz esintileri de kara üzerindeki, özellikle de Akdeniz bölgesinde, sıcaklıkların
değişime uğramasında önem taşırlar.
  Arazinin Etkileri
Avrupa’da, biraz önce değinildiği gibi, dağların esasında doğu-batı doğrultulu bir kuşak halinde
olmaları yüzünden hava kütlelerinin içerilere girmesine önemli bir engel yoktur.. Bununla birlikte,
Alpler kış aylarının büyük kısmı boyunca soğuk hava kütlelerinin Akdeniz Havzası’na girmesini
engeller -buna rağmen doğal olarak sızmalar meydana gelebilir. Yerel sakinler de bu soğuk hava
istilalarına çeşitli adlar takmışlardır. Rhone Vadisi’nde esen bu tür rüzgârın adı mistraldir; doğuya,
Adriyatik’e doğru huni halinde sızan soğuk havaya da bora denir.
Her kış birkaç kez kutupsal hava Alpleri geçerek Akdeniz Havzası’nı değişken hava kuşağı
haline getirir. Bu da Azorlar antisiklonunun ve onun kutba doğru uzantı kuşağı olan batı
rüzgârlarının ekvatora doğru hareketleri sırasında meydana gelir. Keza, kara ile deniz arasında
yerel sıcaklık zıtlıkları arttığında, özellikle de Cenova Körfezi’nde cepheler ve siklonik fırtınalar
meydana gelir. Bununla birlikte, Akdeniz’de yazın hemen hemen hiç fırtına yoktur; sadece yerel
rüzgâr sistemi egemendir. Sıcaklıklar da neredeyse günlerce aynı kalır.
Bazen de Akdeniz havası Alpin geçitlerden geçerek kuzeye ilerler ve dağların kuzey
yamaçlarında sıcak kuru bir rüzgâr yaratır ki buna da föhn denir; bu da ilkbaharda karları eriterek
çığ tehlikesine yol açarken, yazın da ürün kaybı ve yangınlara götüren bir kavurucu etkiye yol açar.
Avrupa başka bütün kıtalardan çok daha yüksek oranda insanın yerleşmesine ve tarıma
uygun iklimlerle donanmıştır. Orta enlemlerdeki konumu ve denizle olan özel ilişkisi orta
derecede sıcaklıklar ve yeterli yağışı getirmiştir. Yalnızca yüksek enlemlerinde ve dağların
yüksek kesimlerinde gelişmeye engel olabilecek marjinal ortamlar yaratır. Her ne kadar
Kuzey ve Güney Avrupa arasında 40
o
enlemi dolaylarında bir fark doğuyorsa da yaz ayları
bütün kıtada benzer ortalama sıcaklıklar sergiler: 16 ile 24
o
ler arasında. En soğuk ayın
ortalama sıcaklıkları ise güney İspanya ve Yunanistan’da 10
o
C’den kuzey İsveç’te -18
o
C’ye
kadar iner.
İklim Bölgeleri:  Wladimir Köppen’in 1900’de öne sürdüğü sınıflandırmaya göre
Avrupa’da belli başlı iklim farklılıkları sert kışları olan iklimlerle (D-nemli mikrotermal)
ılıman kışları olan, en soğuk ayın ortalama sıcaklığının donma noktasının üzerinde kaldığı (Cnemli mesotermal) iklimler arasında gözlenmektedir. İklim bölgeleri daha sonra ılıman yazları
olan (Temmuz ortalaması 22
0
C’nin üzeri) ve serin yazları olan (22
0
C’nin altında) iklim tipleri
şeklinde alt gruplara ayrılmaktadır. Nemli mikrotermal kategoride dört aydan az bir zaman
süresinde ortalama sıcaklığın 10
0
C’nin üzerinde kaldığı özel bir boreal iklim türü (Dc) de yer
alır. Daha ılıman kış iklimleri (nemli mesotermal) de kendi içinde ılıman yazlar (nemli
suptropikal -Ca) ve serin yazlar (denizsel batı kıyısı -Cb) şeklinde olduğu kadar kurak yazlar
yaşanan ancak sıcak ve serin yazlar gibi çeşitleri de olan Akdeniz iklimi (Cs) gibi alt gruplara
ayrılmıştır. Mevsimlik yağış kalıpları da düzenli yağışlar (f) ve kış (w) ya da yaz (s)
yağışlarına göre belirtilmiştir. Böylece, örneğin, Kuzeybatı Avrupa Cbf iklim bölgesi içine
girmektedir -ılıman kışlar, serin yazlar ve mevsimlere göre düzenli dağılmış bir yağış kalıbı.
Ağaçların büyümesine izin veren bu iklim tiplerine ek olarak, iki de ağaçsız iklim tipi
bulunmaktadır. İber Yarımadası’nın belirli bazı kesimleri potansiyel buharlaşmanın ve
terlemenin yağıştan fazla olduğu step iklim bölgesi (B) olarak gözlenmektedir. Kuzey
İskandinavya’da da yazlar ağaç yetişmesine uygun olmayacak kadar serin kaldığı için bu
bölge de tundra iklim bölgesi (ET) içine girer.
Avrupa’nın iklim haritasında yumuşak kış ve sert kış iklimleri arasındaki sınır kuşağının
orta İskandinavya’dan Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısına kadar uzandığı görülür. Alpler
yumuşak kış bölgeleriyle kuzeydeki batı kıyısı iklimi ve güneydeki Akdeniz iklimini
birbirinden ayırır. Keza, kuzey İtalya’daki Po Vadisi’nden Makedonya’ya uzanan bir nemli
suptropikal kuşak da bulunmaktadır. Bu alanda yerel rüzgâr kalıpları ve Alplerin yarattığı
topografik engel yaz aylarında Atlantik açıklarındaki hava kütlelerinin serinletici etkisini en aza indirir; kışın kutbi cephenin güneye doğru yer değiştirmesi ise denizsel etkinin bölgeye
egemen olmasına ve daha yüksek sıcaklıkların sürdürülmesine izin verir. Ilıman yazlar aynı
zamanda aşağı Tuna bölgesinde Bulgaristan ve Romanya’nın karakteristik özelliğidir ama
burada da Atlantik ve Akdeniz’e olan mesafelerin büyüklüğü söz konusu alanın sert kış iklimi
kategorisine sokulmasına yol açmaktadır. Kuzey İsveç ve Finlandiya’da bulunan boreal iklim
Avrupa Rusya’sı ve Sibirya boyunca uzanan geniş tayga kuşağının batı ucunu oluşturur.
3.1.3.Doğal Bitki Örtüsü ve Topraklar
Avrupa’nın doğal bitki örtüsü ve toprakları çeşitli iklim, rölyef, kayaç yapısı ve drenaj
koşullarıyla sıkı bir şekilde ilişkilidir. Arazinin yoğun bir nüfus tarafından entansif kullanılışı
Avrupa’nın esas-orijinal doğal kalıplarını, özellikle de bitki örtüsünü büyük ölçüde
değiştirmiştir. Fakat bitki örtüsünü yalnızca insanlar değil jeolojik dönemler boyunca
meydana gelen iklim değişiklikleri de değiştirmiştir. Buzul çağındaki buzullaşma bazı
alanlardaki toprağı alıp süpürmüş ve kumlu, çakıllı ve taşlı toprakları başka yerlerde
biriktirmiştir. Genel olarak buzul arkasında gerek kompozisyon gerekse verimlilik
bakımından son derece değişmiş topraklar bırakmıştır.
İklim, bitki örtüsü ve toprak arasındaki geniş anlamdaki ilişkiler Batı’dan çok Doğu
Avrupa’da daha iyi tanımlanabilmektedir. Kuzeyden güneye doğru kuşaklar halinde bakılırsa
önce en kuzeyde asitli, fakir, bataklık oluşturmuş tundra toprakları yer alır ki bunlar yosun,
liken ve çalılık türü bitki örtüsü taşırlar. Bu kuşağın güneyinde tayga (boreal orman)
kuşağında her zaman yeşil ağaçlar alır ki bunlar da gri, asitli, verimsiz, bitkilerin istediği
hümüs bakımından fakir topraklardır. Tarım bunun da güneyindeki toprak kuşağında yaygın
olarak başlar; burası her yıl yapraklarını döken ya da yayvan yapraklı ağaçların bulunduğu
kuşaktır ki bu bitkiler kahverengi topraklara katkıda bulunurlar. Doğu Avrupa’da ağaç
kuşağının güneyine doğru yağış azaldıkça ağaçların yerini doğal çayırlar alırlar. Birinci kuşak
uzun otlardan oluşan preri -orman step- halindedir, sonra kısa boylu otların preri-step kuşağı,
sonra yarı-kurak çalılıklar ve sonunda da çöl bitkileri kuşağı gelir. Akdeniz’in alçak
kesimlerinde doğal bitki örtüsü kuraklığa dayanıklı zeytin, servi, çalı-ağaçlar ve maki
çalılıkları gibi su kaybını önlemek üzere kendilerini uyarlayabilen yapraklara sahip bitki
örtüsü yer alır. Akdeniz toprakları genelde yüksek oranda demir içerdiklerinden kırmızıdırlar
ve sık sık da volkanik kökenli oldukları görülür. Alüvyal ya da su depolanmış, nehir
vadilerinde rastlanan topraklar en verimlileridir. Dağ toprakları ve bitki örtüsü türleri değişik
yükseltilerde değişik tiplerde olurlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder