13 Mayıs 2012 Pazar

1. HAFTA: Amasya GENELGESİ SONRASINDA KONGELER DÖNEMİ

1
1. HAFTA: AMasya GENELGESİ SONRASINDA KONGELER DÖNEMİ
Özet:
Mustafa Kemal’in Anadolu’ya çıkışıyla önem kazanan kongre hareketleri milli mücadelenin
ana ilkelerini oluşturması açısından önem arz etmektedirler. Bu kongrelerin sonuç ilkeleri
devrim sürecinin rejiminin kurumsallaşmasında önemli referanslar göstermektedir. Bu
referanslar; ulus egemenliği, Misak-ı Milli, yabancı korumacılığının ve mandaterliğin reddi,
gayrimüslüm azınlıklara eşitlik ilkesi ve İstanbul Hükümeti’nden farklı katılımcı bir
parlamento gerekliliği vurgulanmıştır.
AMASYA GENELGESİ SONRASINDA KONGRELER DÖNEMİ
Mustafa Kemal Paşa Amasya Genelgesini hazırlayıp bunu ülke geneline yaydığında görev
kapsamını ve yetkilerini aşmış oluyordu. Aslında bu onun Anadolu’daki ulusal mücadeleyi
başlatma konusundaki ilk girişimiydi. İngilizlerin baskısıyla Dahiliye Nazırı Ali Kemal,
Mustafa Kemal’e görevden uzaklaştırıldığını bildirdi. Bununla birlikte Anadolu’daki yerel
idarecilerin bu karara uymadıkları görülmekteydi. Bu sıralarda İstanbul hükümetinin Elazığ’a
vali olarak atadığı Ali Galip, Sivas’ta bulunuyordu. Kendisi 26 Haziran’da Amasya’dan Erzurum’a
doğru yola çıkan Mustafa Kemal’i tutuklaması için Sivas Valisi Reşit Paşa’yı etkilemeye
çalışmıştı. Ancak Mustafa Kemal’in hızla Sivas’a gelmesi üzerine eli, kolu bağlı kalacaktı.
Amasya kararlarını uygulamakla yetkilendirilen askeri ve sivil yöneticilerin direnişi
karşısında Ali Kemal istifa etmek zorunda kaldı.  Bu durumda Mustafa Kemal’in
örgütleyiciliğinin öenmli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal Samsun’a çıktığı
günden başlayarak Anadolu’daki asker-sivil yüksek düzeydeki görevlilerle bir telgraf ağı
oluşturdu. Özellikle Erzurum’daki 15. Kolordu (Kâzım Karabekir), Diyarbakır’daki 13.
Kolordu (Albay Ahmet Cevdet Bey), Ankara’daki 20. Kolordu (Ali Fuat Cebesoy) ile sürekli
haberleşme durumunda idi.2
Mustafa Kemal bu dönemde Erzurum’da hazırlıkları yapılmakta olan kongreye katılmak
amacıyla harekete geçmişti. Erzincan’a geldiğinde Padişahtan bir telgraf kendisine iletilmişti.
Bu telgrafta Sultan Mustafa Kemal’e Dahiliye Nezareti’nin kendisini 9. Ordu
Müfettişliğinden aldığını bildiriyor, geri dönmesini istiyordu. Bu telgrafta eğer İstanbul’a
gelmekten çekiniyorsa barış antlaşması imzalanıncaya kadar  istediği bir yerde dinlenmesi
öneriliyordu. Aynı istekler Harbiye Nezaretinden gelen telgrafta da dile getirilmişti. Verdiği
yanıtta görevinden ayrılmayacağını bildiren Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919’da
Erzurum’a ulaştı.  7 Temmuz’da bütün ordu birliklerine gönderdiği  genelgede İstanbul
hükümetinden gelen emirleri dinlememelerini istiyor, bulundukları yerlerde Müdafaa-i Hukuk
ve Redd-i İlhak dernekleriyle işbirliği yapmalarını talep ediyordu.
7/8 Temmuz gecesinde İstanbul’dan gelen telgraf Mustafa Kemal Paşa’ya görevden alındığını
bildiriyordu. Buna karşılık aynı gece Mustafa Kemal Harbiye Nezareti’ne bir telgraf çekerek
görevinden ve askerlikten ayrıldığını iletti.  Bu aslında Anadolu başlangıç aşamasındaki
ihtilalin buhranlı dönemlerinden biriydi Erzurum’da kongre toplanma hazırlıklarının
yoğunluk kazandığı bir dönemde Mustafa Kemal tümüyle sivil bir kimliğe bürünmüştü. Oysa
o göne kadar ki tüm kararlarının altında 9. Ordu Müfettişliği gibi resmi bir görevin verdiği
meşruiyet zeminini kullanmıştı. İstanbul’la giriştiği mücadele sonrasında görevinden istifa
ederken bu meşruiyet zemininde de tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştı. Daha vahimi 15.
Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya tutuklanması hakkında verilen gizli buyrukların
yerine getirimesi durumunda ulusal direniş başlangıç aşamasında tehlikeye girebilirdi. Ancak
bu tarihsel süreçte Karabekir Paşa’nın tavrı krizi sona erdirdi. O dönemde kendisiyle aynı
rütbede olan (her ikisi de Tuğgeneral) Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek
“Ben ve Kolordum hepimiz buyruğundayız Paşam”  diyerek endişeli bekleyişi sona erdirdi.
Mondros Mütarekesi sonrasında Anadolu düzenli halini koruyan 15. Kolordunun
Komutanının artık hiçbir resmi görevi olmayan  bir ismin buyruğu altına görmesi Mustafa
Kemal’in liderliğinin tartışmasız hale gelmesi açısından da çok önemli bir katkıydı. Nitekim
bu hareket sonrasında başta Ali Fuat Paşa olmak üzere bütün birliklerin komutanları aynı yolu
benimsedi.  3. Kolordu Komutanı Miralay Selahattin gibi bazı komutanlar aynı tavrı
göstermemesi ve Mustafa Kemal’in buyruğuna girmemesi de oluşan birliği bozmadı.
Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Derneği tarafından düzenlenen Erzurum Kongresi 23
Temmuz 1919’da toplandı. Amasya Genelgesinde 10 Temmuz’da toplanacağı belirtilmesine
rağmen yaşanan bu gecikme bazı delegelerin  gecikmesiyle ilgiliydi. Bu kongrede doğu 3
vilayetlerinin tümü temsil edilmemişti. Çünkü Elaziz, Mardin ve Diyarbekir temsilcileri bölge
valilerince engellenmişti. Kongre aralarında Sivas temsilcisinin de bulunduğu 54 temsilci ile
göreve başladı. Bu 54 delegenin 17’si çiftçi ve tüccar (eşraf), 5’i emekli subay, 4’ü emekli
sivil memur, 5’i öğretmen, 4’ü gazeteci , 5’i hukuçu, 2’si mühendis, 1’i doktor, 6’sı din
adamı, 3’ü eski mebus, 1’i general (Mustafa Kemal) ve 1’ide eski bakandı (Rauf Bey).
14 gün çalışan kongre toplantılar sonucunda şu kararları aldı:
1- Ulusal sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.
2- Ne türlü olursa olsun, yabancıların topraklarımıza girmesine ve işlerimize karışmasına
karşı ve Osmanlı hükümetinin dağılması halinde ulus, birlikte direnecek ve savunacaktır.
3- Yurdun ve bağımsızlığın korunmasına ve güvenliğin sağlanmasına İstanbul hükümetinin
gücü yetmezse, amacı gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet
üyeleri ulusal kongrece seçileceklerdir. Kongre toplanmamışsa bu seçimi Temsilciler Kurulu
yapacaktır.
4- Ulusal gücü etken ve ulusal idareyi egemen kılmak temel ilkedir.
5- Hıristiyan azınlıklara siyasal üstünlük ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar
verilmez.
6- Yabancı devletlerin güdümü ve koruyuculuğu kabul olunamaz.
7- Millet Meclisi’nin hemen toplanması ve hükümet işlerinin Meclis denetiminde
yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Kongre sonunda bu kararları uygulamak üzere oluşturulan Heyet-i Temsiliye’ye Mustafa
Kemal Paşa başkan olarak seçilmişti. Erzurum Kongresi ve burada varılan kararlar İstanbul’u
tedirgin etmişti. Öncelikle Mustafa Kemal’in çalışma olanaklarını kısıtlamak istediler ve
gerek Mustafa Kemal’in ve gerekse Anadolu’daki diğer kumandanların kullandıkları “mülki
idare makamlarına emir verme yetkisini” kaldırmak istediler. Dahiliye Nezareti’nin 15
Ağustos 1919’da tüm illere tellediği Bakanlar Kurulu kararıyla, yukarıda sözü edilen yetkinin
İdare-i Umumiye-i Vilayet Yasası’na aykırı olduğu için kaldırıldığı duyuruldu. Ancak bu
duyurunun da pek etkisi olmadı. Bunun üzerine İstanbul hükümeti hazırlıkları ilerleyen Sivas
Kongresi’ni engellemek için yeni bazı girişimlerde bulundu. Sivas Valisi Mustafa Reşit Paşa,
Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa ile 20 Ağustos 1919 günü telgraf makinesi başında
yaptığı konuşmada, Sivas’a gelmiş olan bir Fransız binbaşının, eğer Kongre yapılacak olursa, 4
oraların işgal edileceğini duyduğunu bildirerek, Kongre’den vazgeçmesini rica etti. Mustafa
Kemal böyle bir olasılık olmadığını, olsa da karardan cayılmayacağını bildirdi.
Erzurum Kongresiyle Doğu Anadolu’daki ulusal girişimler birleştirilmiş oldu. Kongre vatanın
bütün halinde savunulacağı konusunda bir irade ortaya koymuştu. Bu sırada Batı
Anadolu’daki ulusal dernekler de direniş konusunda faal bir irade sergilemekteydiler. İzmir’in
işgali Batı Anadolu’da da uyarıcı bir etkide bulunmuştu. Hacim Muhittin (Çarıklı) adındaki
vatanseverin önderliğinde başlayan kıpırdanmalar sonunda 26-30 Temmuz Birinci Balıkesir
Kongresi toplandı.  Kongrenin düzenleyicileri 61. Tümen Komutanı Albay Kâzım (Özalp),
Hacim Muhiddin (Çarıklı), Vasıf (Çınar) ve Necati beylerle Kuva-yı Milliye komutanlarından
Hamdi ve Hüsnü beylerdi. Ayrıca Balıkesir Müftüsü Abdullah (Zeyni) Efendi’nin büyük
katkısı olmuştu. Bu kongreye Soma, Kırkağaç, Akhisar, Balıkesir, Susurluk, İvrindi,
Savaştepe, Bigadiç, Konakpınarı ve çevresi Redd-i İlhak Dernekleri delegelerinden 48
yurtsever-aydın katılmıştı.
Kongrede alınan kararların en belli başlıları şöyle toparlanabilir:
1) Hedef ve gaye vatanın kurtarılmasıdır. Kongre ne suretle olursa olsun, siyasetle uğraşmayı
reddeder.
2) Yunanlılara karşı harekât devam ettiği müddetçe seferberlik umumidir. Herkes vatan
hizmetini yapmakla mükelleftir.
3) Balıkesir’de olduğu gibi kazalarda da maliye ve levazım teşkilâtı meydana getirilecektir.
Kaza ve nahiyelerden gönderilen eratın masrafları, sonradan umumi masraftan ödenmek üzere
bu teşkilâtça sağlanacaktır.
4) Gönderilen eratın başında, o bölgenin eşrafından bir zat bulunacak ve bu zat eratla beraber
cephede kalacaktır.
5) Bir “Heyet-i Merkeziye” teşkil edilecektir.
6) Kongre hiçbir siyasi parti ile alakadar olmamakla beraber “çetecilikten nefret” ve
“muntazam teşkilât” içinde Yunanlıları Anadolu’dan tardetmeye azmetmiştir.
7) Türk, son zerre-i hayatını da sarfedecek ve fakat hiçbir kuvvet ve tehdit karşısında, hiçbir
zaman işgalleri kabul etmeyecektir.
Erzurum Kongresinden üç gün sonra toplanan Balıkesir Kongresinin düşmana karşı
elbirliğiyle eyleme geçme kararı Doğu’da umutla karşılandı. 16-25 Ağustos tarihleri arasında 5
bu defa Alaşehir Kongresi toplandı. Burada da benzer kararlar alındı. Bu durum bölgesel
direnişten ulusal düzeyde bir direnişe geçişin habercisi oldu.
Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa Sivas Kongresi’nin hazırlıkları için 29
Ağustos’ta Erzurum’dan ayrılarak 2 Eylül’de Sivas’a geldi. Sivas Kongresi 4 Eylül 1919
tarihinde toplandı. 13 Eylül’de sona ermiştir. Kongre’ye katılan delege sayısı kesin olarak
saptanamamaktadır. Ancak otuz üç ya da otuz dört delegenin toplantıya katıldığı
anlaşılmaktadır. Sivas Kongresi’nde Erzurum’da alınan kararlar olduğu gibi benimsenirken
bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin belli başlıları şunlardır:
1- Önceleri adı Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti  olan derneğin adı Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olmuştur.
2- “Temsilciler Kurulu Doğu Anadolu’nun bütününü temsil eder” sözü yerine, “Temsilciler
Kurulu yurdun bütününü temsil eder” denmiştir.
Sivas Kongresi’nde yoğun bir tartışmanın, manda sorunu çevresinde açıldığını görüyoruz.
Gerçekten ABD Mandası’ndan yana olanlar Sivas Kongresi’nde çok çaba sarfetmişlerdi.
Bunlar konuşmalarında devletin gelirlerinin ancak dış borçların faizlerini ödeyebilecek
durumda olduğunu, memleketin dış yardıma büyük gereksinme duyduğunu belirttiler.
Örneğin önceleri ve daha sonraları ulusal savaşıma büyük katkısı olmuş ve olacak olan Halide
Edip Adıvar 10 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal’e gönderdiği bir telgrafta şöyle diyordu:
“Serüven ve savaş zamanı artık geçmiştir. Gelecek için gelişme ve birleşme savaşı açmak
zorundayız. Sınırlarında bunca çocuğu ölen zavallı yurdumuzun düşünce ve uygarlık
savaşında kaç şehidi var? Biz Türkiye’nin hayırlı çocuklarından yarının kurucuları olmalarını
istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle sizin, temelleri bile çöken zavallı yurdumuz için uzaktan
görerek birlikte düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.”
Yine bu konuyla ilgili olarak Mr. Brown adında ABD’li bir gazeteci Sivas’a gelmişti. Ancak
manda meselesi Erzurum Kongresi’nde de görüşülmüş ve reddedilmişti. Sivas Kongresi’nde
bu konu son bir kez tartışıldıktan sonra, bağımsızlığa aykırı düşecek bu tür çözümlerin göz
önünde alınmayacağı kesin bir şekilde karara bağlandı.6
Sivas Kongresi’nde alınan diğer önemli kararlar arasında; 9 Eylül’de, Batı Anadolu’daki
ulusal kuvvetlerin, merkezi Ankara’da bulunan 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa’nın
(Cebesoy) emrine verilmesini ve yurdun dört bir yanında kurulmuş değişik isimli tüm dernek
ve örgütlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmesini
sayabiliriz. Cemiyetin merkezi şimdilik Sivas oluyor ve Mustafa Kemal Paşa başkanlığında
on üç kişilik bir Heyet-i Temsiliye kuruluyordu.
Sivas Kongresi zaman zaman Vahdettin’le direkt ilişki olanakları aramış, fakat Damat Ferit bunu
sürekli engellemiş, dahası Kongre’yi dağıtmaya çabalamıştı. Bunun üzerine Damat Ferit son bir
kez uyarılmış, fakat olumsuz tavrı üzerine 12 Eylül 1919 sabahından başlamak üzere İstanbul’la
tüm haberleşmelerin kesilmesine ve tek yetkili kurul olarak Heyet-i Temsiliye’nin alınmasına karar
verilerek, bu karar tüm merkezlere duyurulmuştur.
12 Eylül 1919’da Sivas Kongresi bir bildiri yayınlayarak dağıldı. Bu bildiri İstanbul’da bulunan
tüm büyükelçiliklere ve yabancı devlet temsilciliklerine dağıtıldı. Bu bildiride Damat Ferit
hükümetinin meşru olmadığı savunuluyor ve 30 Ekim 1918 sınırlarından bir gerilemenin
sözkonusu olamayacağı bildiriliyordu. Ayrıca ulusal bağımsızlığın kazanılması ve halifelik ve
saltanat makamının kurtarılması için, ulusal iradeye dayanan Kuva-yı Milliye’nin egemen
kılınması gereği açıklanıyordu.
Sivas Kongresi ulusal eylemin birleştirilmesi ve resmi bir çatı altında toplanması konusunda
önemli bir adım olmuştur. Artık savaş ve ihtilal tek örgütçe ve işgal altındaki bölgelerde
yaygın biçimde yönetilecekti. Ayrıca ulusal egemenlik ilkesinin kabulü “saltanat ve
halifeliğin” kurtarılacağı görüşü ortaya atılmıştır ki bu durum  ulusal egemenlik kavramının
saltanat kavramının üzerine çıkarılması anlamına geliyordu.  Kimi yorumlarda Sivas’ta yeni
bir devletin kurulduğunun ileri sürülmesinin gerekçesi de buydu. Mustafa Kemal Paşa ulusal
egemenlik kavramına  dayanarak Heyet-i Temsiliye’yi bir yürütme organı biçiminde
kullanmak istiyordu. Ancak gelişmeler onun temkinli olmasını gerektirdi. Bazı çevrelerde
Sivas Kongresi’nin gerçek bir ulusal parlamento olmadığı belirtiliyor ve bir an evvel
seçimlerin yapılarak Meclis-i Mebusan’ın toplanması talepleri dile getiriliyordu.
Sivas Kongresi Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul Hükümeti karşısındaki direncini de artırdı.
Anadolu hareketinin temsilcisi durumuna gelen  Mustafa Kemal’in ve destekçilerinin tavrı
Damat Ferit Paşa’nın hükümetten çekilerek yerine Anadolu’nun tuttuğu vatansever kimliğiyle 7
tanınan Ali Rıza Paşa’nın (30 Eylül 1919) hükümeti kurmasını sağladı.  Ali Rıza Paşa
Anadolu’ya Damat Ferit gibi karşı olmamakla birlikte, oldukça ürkek, endişeli ve çekingen
idi. Mustafa Kemal’in İstanbul’dan en önemli dilekleri arasında şunları vurgulamamız
gerekir.
1- İstanbul, ulusun birlik içinde meşru haklarını savunduğunu ve ülkede düzenin yerli yerinde
olduğunu, Kuva-yı Milliye’nin meşru ve haklı bir eylem olduğunu bir bildiri ile
açıklamalıydı.
2- Hükümet Erzurum ve Sivas kongrelerinin bildirilerine katılmalıydı.
3- Ulusal Meclis toplanana dek, hükümet kesin bağlantılar içine girmemeliydi.
4- Barış Konferansı’na gidecek delegeler, Heyet-i Temsiliye’nin de güvenebileceği kimseler
olmalıydı.
5- Ulusal direnişe karşı çıkanlar yargılanmalı; ulusal direnişi desteklediği için kovuşturmaya
uğrayan görevliler, işlerine geri verilmeliydi.
6- Basına konan sansür kaldırılmalıydı.
Buna karşılık İstanbul, bu talepleri özünde kabul ettiğini belirtiyor ancak, Heyet-i
Temsiliye’den “İttihatçı” olmadıklarını ilan etmelerini ve ayrıntılar üzerinde fazla
durmamalarını istiyordu. Ayrıca “devlet içinde devlet” olmak gibi bir tutum
benimsenmemesini istiyordu. Fakat böylesine temel sorunlar telgraf başında çözümlenemeyeceği
için Amasya’da İstanbul ve Anadolu arasında bir görüşme yapılmasına karar verildi. İstanbul
hükümetini Bahriye Nazırı Salih Paşa; Heyet-i Temsiliye’yi de Mustafa Kemal Paşa temsil
ediyordu.
20 Ekim’de başlayan görüşmeler 22 Ekim 1919’da görünüşte tam bir anlaşma ile sona erdi.
Buna göre, yapılan dört protokolla; Türklerin yaşamakta olduğu illerin hiçbir şekilde düşmana
bırakılmaması ve hiçbir şekilde manda ya da koruma kabul edilmemesi, azınlıklara
ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) verilmemesi konularında düşünce birliği sağlanmıştı. Ayrıca
İstanbul hükümeti Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni yasal bir örgüt olarak
tanıyor ve barış görüşmelerine Heyet-i Temsiliye’nin onaylayacağı kişileri göndermeyi kabul
ediyordu. Üzerinde anlaşmaya varılan bir başka nokta en kısa zamanda Meclis-i Mebusan
seçimlerine gidilmesi ve seçimlerin hiçbir baskı olmaksızın gerçekleşmesine çalışılmasıydı.
Amasya’da anlaşmaya varılamayan tek husus, yapılan seçimlerden sonra Meclis-i Mebusan’ın
nerede toplanacağı idi. Mustafa Kemal İstanbul’un uygun olmayacağını ileri sürüyor, Salih 8
Paşa ise bunun tersini ileri sürüyordu. Bu konu ortada bırakılarak Amasya görüşmeleri olumlu
bir hava içinde kapandı.
Mustafa Kemal 16 Kasım’da tüm kolordu kumandanlarını ve Heyet-i Temsiliye üyelerini
Sivas’a çağırarak son bir durum değerlendirmesi yaptı. Bu toplantıda Heyet-i Temsiliye’nin
Sivas’tan Ankara’ya geçmesi kararı da alındı. 22 Aralık 1919’da Heyet-i Temsiliye Sivas’tan
hareket ederek Ankara’ya doğru yola çıktı. Mustafa Kemal Kayseri, Mucur, Kırşehir yoluyla
27 Aralık 1919’da Ankara’ya vardı. Mustafa Kemal ve yanındakiler Vali Muhiddin Paşa daha
önce tutuklanarak Sivas’a gönderilmiş olduğu için yerine bakan defterdar Galip Bey ve
Ankara Müftüsü Rıfat (Börekçi) beylerin önayak olduğu çok görkemli bir törenle
karşılandılar.
Kongreler Döneminin Analizi
Ulusal Savaş döneminin hemen öncesinde  ortaya çıkan kongreler dönemi siyasal tarih
açısından büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce örgütlenmenin yerellikten bölgeselliğe,
bölgesellikten de ulusallığa doğru yönelimini ortaya koymaktadır. Bu sarmalın yerellikten
bölgeselliğe yükselişinin kırılma noktaları bölgesel kongrelerdir. Evliye-i Selase için Büyük
Kars Kongresi, Altı Doğu ili ve Trabzon vilayeti için Erzurum Kongresi, Batı Anadolu için
Alaşehir Kongresi, Trakya için Büyük Edirne Kongresi.
Bölgesellikten ulusallığa sıçrayış Sivas Konresi ile gerçekleşmiştir. Ancak burada da ön adım
Erzurum Kongresidir.  Erzurum Kongresi esas olarak Yerel Kongre İktidarları olarak
tanımlanan bir sürecin ürünüdür. Bununla birlikte kongreye ulusal kongre niteliği veren
özellikleri de vardır. Burada ulusal önderlik kadrosu ilk defa bölgesel kitle temeli olan bir
sivil örgütlenmeyle tanışmakta, bunu bölgeselliği aşan bir program sunmaktadır.
Ulusallaşmanın asıl basamağı Sivas Kongresi’dir. ARMHC ve Heyet-i Temsiliye (HT) belli
bir bölgeyi değil bütün ülke ve ulusu temsil etmektedir. Erzurum’un öngördüğü ve
gerektiğinde kurulmasını istediği “idare-i muvakkate” sırf Doğu ve Kuzey Doğu bölgesi için
söz konusuyken, Sivas’ın öngördüğü “idare-i muvakkate” “mülkümüzün bir cüzünün terk ve
ihmali halinde kurulabilecektir.” 9
Sivas’taki kongrenin az sayıda delegeyle toplanmış ve temsili gücünün zayıf olmasına karşın,
kendilerini milletin hakiki ve müntehap (seçilmiş) mümessilleri milli vicdanı temsil eden
kişiler olarak görülmüşlerdir.
Kongreler döneminin bir başka özelliği ülkedeki direnişin yönetiminin tek bir merkeze
bağlanmasına hizmet edişidir. Bu süreç kendiğilinden yaşanmamıştır. Önderliğin bilinçli ve
iradi müdahaleleriyle sağlanmıştır. Önderlik merkezileşme sürecinin doğumuyla başlamıştır.
Amasya’da önderlik merkezi karakterlidir. Burada bir üst subay grubu vardır. Askeri hiyerarşi
geçerlidir. Mustafa Kemal Paşa, Mersinli Cemal Paşa’dn sonra (Konya) Anadolu’daki en üst
rütbeli askerdir.Yani askeri ve mülki yetkilerle donatılmış Mustafa Kemal Paşa o tarihlerde
Anadolu’daki askeri-sivil bürokrasiyle Amasya çekirdeği ve Mustafa Kemal dışında başka bir
üst merci, başka bir merkez yoktur.
Taban konusuna gelince Erzurum Kongresi bu açıdan bir dönüm noktasıdır. Askeri ve
bürokratik ağırlıklı Amasya önderlik grubu ve Önder, Erzurum’da ilk defa sivil bir tabanla
buluşur. Böylece önderlik sivil bir meşruluk elde etmiştir.
Kongreler döneminin bir diğer boyutu hukukileşme sürecidir. Burada önderlik kendini hukuk
fikriyle meşrulaştırmaktadır. Bunun bir diğer boyutu örgütlenme biçiminde yasallık ve
sivilliğe yöneliştir. Amasya’daki grup fiili bir topluluktu, hukuki tüzel bir kişiliği yoktu,
askeri bir komite karakterini taşıyordu. Erzurum ve Sivas’la birlikte açık, yasal ve sivil tüzel
kişilikler yaratıldı. Kongre ve cemiyetler, yasa kurallarına (Cemiyetler Kanunu) dayanılarak
toplandı ve kuruldu. Bu durum askeri örgütlenme ve askeri itaat ilkesinden sivil örgütlenme
ve sivil meşruluk anlayışına geçiş demektir. Bu geçişte İttihatçılara özgü darbeci, gizli,
konspiratif örgütlenme ve çalışma yöntemlerinin tasfiye amacı da vardır.
Hukukilik noktasında üzerinde durulması gereken bir nokta temsil ve seçimdir. Kongre ve
cemiyetlerin bütün organları seçilmiş organlardır. Bu da hukukilik ya da hukukileşme
kavramının belirtisidir. Sivas Kongresi temsil gücü bakımından zayıftı ama kongre kararları
ve HT üyeleri seçime dayalı meşruluk ilkesine son derece bağlıydılar. Kurumsallaşma
hukukileşmenin ayrılmaz bir parçasıdır. Ulusal kongrelerde kararlar hukuki kişiler ve
organlarca alınıp uygulanmaktadır. Mustafa Kemal imzalı kararlarda geçen “Kongre heyeti
namına” ya da “Heyeti Temsiliye” ibareleri bunu gösterir. 10
Kongre organları ve kişileri Kanun-ı Esasi’ye (KE) ve organlarına saygılıdırlar. Anayasal
meşruluk anlayışları KE’ye bağlantılıdır. Hatta İstanbul yönetimini yer yer KE’ye aykırı
tutumları nedeniyle eleştirilmektedir.
Ulusal kongreler direnişin Osmanlı Devleti’nden özerkleşmesi açısından da kırılma noktadır.
Amasya, Erzurum, Sivas, HT/Sivas ve HT/ Ankara. Bu son aşama özerkleşmeyi aşan
bağımsızlaşma ve devletleşme kertesiyle bir nitel sıçrama kaydedecektir. TBMM ve Türkiye
Devleti. Özerkleşmenin altı görünümü vardır. İdeolojik, örgütsel, siyasal, idari ve hukuki
boyutlar. İdeolojik olarak Osmanlı anayasal ideolojisinin temeli olan monarşik egemenlik
anlayışından kopuş söz konusudur. Bunun yerine demokratik, milli egemenlik kültürü
geçmektedir. Dolaysıyla söz konusu olan feodal kültürden, ulusal-laik kültüre ve değerlere bir
geçiş vardır. Askeri özerkleşmeden kasıt ulusal kongrelerin kendi silahlı gücünü, kendi askeri
bürokrasisini oluşturmasıdır. Örgütsel anlamda öz örgütlerini yaratmaları ifade edilir. Siyasal
özerklikten kasıt ise özerk siyasal kararlar alabilmektir.
İdari özerkleşme ulusal kongrelerinin kendisine bağlı bir idari aygıtı oluşturmasını ifade eder.
İlk olarak askeri bürokrasinin taşradaki en üst kademeleri UKİ’ye bağlanmıştır. Daha sonra
mülki bürokrasi de adım adım UKİ’ye bağlanmaya ve emirlerini buradan almaya
başlayacaktır. İdari özerkleşmenin üç boyutu vardır.
- Devlet bürokrasisini kullanmak
- Bunun için askeri bürokrasiden başlayıp sivil bürokrasiye doğru uzanmak.
- Doğu illerinden batı illerine doğru idari özerkleşmeyi sağlamak.
İdari özerkleşme UKİ’nin iktidarlaşmasının kesin göstergelerindendir.  Hukuki özerklik
kavramı ulusal hareketin özerk kimlik kazanışının sentezi niteliğidir.
Ulusal kongreler dönemiyle ilgili başlıca sonuçlar iki başlık altında özetlenebilir.
- Ulusallşan, merkezileşen, hukukileşen, organlaşan ve özerkleşen bağımsızlıkçı hareket
artık bir iktidardır.
- UKİ, temsil temeli başta zayıfken (Sivas Kongresi), bu zaafını pratikte aşabilmiş ve
iktidar olmanın iki temel koşulunu yerine getirmiştir. Rıza ve yaptırım gücü. Şöyle ki, 11
UKİ her geçen gün konsensüsü temsil edebilir hale gelmekte ve aldığı kararları da bu
sayede uygulatabilmektedir.
Sonuç:
23 Temmuz 1919’da toplanan ve bölgesel nitelikli ancak ulusal kararlara referans veren
Erzurum Kongresi, 4 Eylül 1919’da toplanan ulusal Sivas Kongresi ile aynı ana ilkeleri
vurgulamıştır. Temsilciler Kurulu’nun temsil gücünün ulusal boyuta taşınması ve Misak-ı
Milli’nin genel ilkeleri bu kongrelerle oluşturulmuştur. Son Osmanlı Mebusan Meclisi için
seçimlere karar verilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder